Adımlarıma Işık

31 Aralık 2012 Pazartesi

Bu Yıl İstemiyoruz!

Hep istenir mi? İstenmez. Bazen de 'istemiyorum' diyebilmeli. Yani ne bileyim biraz da kendimiz için 'istemiyorum' diyebilmeliyiz. Oturun dünya sizin etrafınızda dönsün değil. Ama iyi olsun diye, iyi olalım diye 'istemiyorum' çekebilmeliyiz.
Ki huzurlarınızda bir kaç yıldır yeni yıl istekler listesi yapmamış biri var. Sevmiyorum artık, anlamlı bulmuyorum. Gelecek yıldan istediklerimi listelemek, birbir saymak, olmazsa olmadı yeni baştan demek istemiyorum! Cünkü değişimi kabulleniyorum. Sen ister kabul et ister etme ama her yıl biraz daha eklenir insanoğluna. Gerektiğinde eksilir hatta. Toplama-çıkarma olayları bitincede yenilersin işte baştan aşağı. Yeni bir insan olursun. Dönüşürsün. Peki şöyle bir geriye dönüp baktığında 2012'den istediklerini hatırlıyor musun? Sağlığı, huzuru, bol parayı aşkı geç... Sustuklarını düşün. Sustuklarınla ilgili değişimler, gelişimler veya isteksizlikler yok mu? Hiç yorulduğun yahut durulduğun olmaz mı. Biraz daha büyüdüğünü... Sen farketmesende geçen her senenin seni biraz daha büyütüp olgunlaştırdığını... Sevmediğin yemeği artık sevdiğini ya da hoşlanmadığın herhangi birşeyden zevk aldığını... Huzuru daha çok arar değil miyiz şu mayası birtürlü kabarıp pişmeyen dünyada?...

Bu yıl...
  • Beni henüz tanımayan; oturup bir kahve dahi içmemiş insanların envai çeşit eleştirilerini istemiyorum...
  • Mutlulukların karşısında seviniyormuş gibi yapan fakat tam tersi içinde binbir tilki ile dolaşan gözleri hayatımda istemiyorum...
  • Kötülük ile yaşayan ve hatta bununla gurur duyabilen; ne yazık ki kinini, nefretini, intikamini, dikbaşlılığını besleyip gururunu büyütmeyi marifet sayanları istemiyorum...
  • Fikri ile zikri tutmayanı istemiyorum...
  • Dost adı altında kalbimi çalanları sonra da çamura bulamaya çalışanları istemiyorum...
  • Menfaati için yanımda duranları sonra koca bir vefâsızlık ile ortadan kaybolanları hiç istemiyorum...
  • Okumadığım kitaplar olsun istemiyorum...
  • Hayata dair 'Sevgi' adı altında yazılanların aslında topyekun negatiflikten icad edilmiş olduklarını ve insanların körükörüne bu safsatalara inanmalarını istemiyorum...





Bu belki biraz daha uzar gider amma ve lâkin en önemlisi...





  • şe kalka büyüyüp kadın olma serüvenimde bazen ufak bazen de koşar adımlarla yürürken hatalarından ders çıkaramamış birisi olmak istemiyorum...
  • Hiçbir sebepten, hiçkimsenin değerli kalbini kırmak istemiyorum...
  • Her kalp değerlidir; hepsini olması gerektiği gibi sevip hayatın aldatıcı akışına kapılmak istemiyorum...
  • Gözümden sakındığım, çok başka sevdiğim yavrulara kötü örnek olmak istemiyorum...
  • Kocamı incitmek istemiyorum...
  • Başarısız olmak istemiyorum... olunca hüzünlenip pes etmek istemiyorum!
  • Bu çarkın içinde dönerken kendimi ve sevdiklerimi unuturcasına kosturmak istemiyorum...
  • Arkasını okumadığım için yararsız kitaplar satın almak istemiyorum :-)
  • Annemi henüz anlayamadığım için onu kırmak istemiyorum...
  • İçimden vazgeçip dışımla zaman geçirmek istemiyorum...Yüreğimi bırakıp dışıma yatırım yapmayı istemiyorum...
  • Yeryüzünün bütün etiketlerine rağmen sadece o etiketleri görüp değerlendirmeler yapmak istemiyorum...
  • İnsanları oldukları gibi görmek, olamadıkları için sevgisizlik göstermek istemiyorum...
  • Büyürken küçülmek istemiyorum...

Ve daha nicesi.


Güzelim aralık ayının son günlerinde kelime haznesinden kalbime değerli cümleler eken dayıma teşekkür ederim.
Hırçınlıklarıma rağmen emsalsiz sevgisiyle beni kucaklayan canım anneme teşekkür ederim.
Kusurlarıma rağmen seven, büyüten Sevgilime teşekkür ederim.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da katan ve eksilten, her bir cana teşekkür ederim.

En büyük şükranlarımı Yaradanıma sunarım...

Ütopik zihniyetimi kendi dünyamda uygulayabilirim. Devletimin başkanı bellidir.

Gelsin 2013 biz hazırız! 

Goncagül "İstemiyor!"


26 Aralık 2012 Çarşamba

Merhaba 2013



İki şehir arası git-geller ile geçmiş bir yılın son günleri...

Demiştim, aralık hep getirdiği yeniliklerle veda eder bana diye. Bu yıl da yaptı sürprizini.

Sabrın sonundaki selametin büyüsündeyim...

“Temelli” kelimesinin güzelliğini yaşayabilecek olmanın huzuru içerisindeyim...
Ne güzel bir kelimedir...Temelli!

Çok zor bir maratonun ardından yorulduk elbette...
Ter döktük…nefes nefese kaldık…üzüldük…bardağı taşırdık… ama pes etmedik.
Bu yılın bize sunduklarını kabul edip en iyi nasıl şekillendiririz diye sorup kolları sıvadık...

Dopdolu koca bir yılı elimdeki bavula umudumu ve aşkımı koyup defalarca evime bir kavuşup bir ayrılarak geçirdik… 
Şehri ve O’nun kokusunu her terkedişimde bedenime ait bir parçayı da ardımda bıraktım. Benim bıraktıklarımla avunmaya çalıştı. Fakat benim işim daha zordu. Bıraktıklarımla küçüldüm, zayıf düştüm, çok eksik kaldım… O ise onlara tutundu, belki bir nebze güçlendi her gidişin ardından. Zordu; zira hikâyede her iki taraf bekleyendi.

Güzel 2012 havada geçti. Havaalanları ikinci evim oldu. 
Hayatımın en büyümüş, en değişmiş, en çok öğrenmiş, en çok keşfetmiş, en ilkleri yaşamış, en çok sabretmiş, en çok sevmiş, en çok güzel yılını yaşadım. Her yılın sonunda geride bıraktığım seneye bir iki çift lafım olurdu ancak sözün bittiği, hatta yeni başladığı yerdeyim. Güzelliklerin önsözünü yaşamış, sıra romanın içeriğine gelmiş gibi. Birtürlü zihnimizde ayrılıklar olmadan, sırtımızda farklı şehirlerde mecburi bekleyişler külfetini taşımadan rahat bir nefes alamadık. Cümlelerim çıkmak isteselerde durduruyorum. Birazı beyaz kağıdı süslesin, çoğu yüreğimde kalsın istiyorum. Yüzyıllar önce söylenmiş atasözlerinin doğruluğunu sınadık sanki… Bir film izlemedik, bir kılavuzdan eğitilmedik ya da bir şarkının sözlerinden esinlenip hayale dalmadık. Galiba sağlam durmayı öğrendik sonunda. Arada sırada esen yellerden bir sağa bir sola sallansakta sarılmayı bırakmadık. Birebir tutunduk, koptu kopacak dediğimiz ümitlerimize…

Kopmadı.

Sonra, kırmızı şaraplı bol aşklı bir mayıs gecesinin ertesi günü ölüm kollarını açmış beni beklemeye koyulmuştu. Masalımsı bir yıla hiç yakışmamıştı… Yattığım hastanenin son durağım olması için henüz çok erkendi, biliyordum lâkin zordu. Maratonun bu kısmı oldukca acı veriyordu. Güçlü durabilmek, yaşanacak çok güzel gün var deyip ayaklanmaya çalışıp kulağıma fısıldanan yalanlara karşı direnmek kolay değildi. Fakat ne olursa olsun, insan hayatında yaşadığı bütün olumsuzlukları harika bir anıya dönüştürebiliyormuş. Daha doğrusu Tanrı'ya izin verince O, hayatımızı hazineye çeviriyormuş; bunu da yaşadım, öğrendim. Öğrendik.

2012 sadece güzellikleri getirmedi elbette. Dostun yalan yüzü, düşmanın oyunu, gevezenin dili,... sardı sarmaladı çevreyi. Ölümler oldu...Sevdiklerimize son yolculuklarında el  sallayamadık. Son bir kez göremedik. 

Ama büyüdük işte. Bu yıl da büyüdük. 

Beraberce büyüdük. 

Ve oldu.

Başardık.

Geriye son bir kaç adım kaldı. 

Gelecek yıllar bundan daha güzel olacak.

Bu yıl  biraz erken oldu ama, yolcu yolunda gerek. Hepinizin yeni yılı eskisini aratmasın. Çok çok daha muhteşem günler sizin olsun.

Kutlu ve mutlu olsun.

Hepinizi seviyorum.

NOT: Ben bu yıl da alamadım mavi kemanımı.

Goncagül "Temelli"



23 Aralık 2012 Pazar

O Yaşıyor!

Birçokları her yıl olduğu gibi bu özel günün anlamını yitirmekte usta olsalar da, nihayetinde layığı ile kutlayıp önemininin bilincinde olanlarda var. 

Bazen öyle değişik hayaller kuruyorum ki nereden geldiklerini merak ediyorum. İnsan hiç görmediği cisimlerin, hiç yaşamadığı ve varlığını görmediği yaşanmışlıkların hayalini nasıl kurabilir ki? Bir yerde görürsün, okursun veya duyarsın. O senin aklına biryerlerden kazınmıştır. Bu benimki öyle biryerlerden aklıma kazınmış falan değil. Yeryüzünde hiç olmayacak olamayacak hayaller kurma profesörü atıyorum kendimi. Cennetsel düşlerimi bu dünyada yaşamaya kalktığım için çuvallıyorum bazen. Lâkin ne mutlu bana ki beni anlayan bir-iki insan var. Hatta bir tane desem daha doğru olur sanırım. 

Bilmiyorum. Belki birgün Twilight'a meydan okur fani insanlardan oluşan efsane bir aşk hikâyesi yazar onun bu kanlı maceralarına son veriririm. Tamam, benim kahramanlarım ölümcül oldukları için ölecekler ama insanoğluna gerçeği vermek yalanlarla aldatmaktan daha iyi değil midir? 
Seni bilmem. Belki sen gerçeği yanlış tanıdığın için yalanlarla idare etmek istiyorsundur. Yanlış tanıdığın için diyorum zira gerçek senin sandığın kadar ürkütücü ve acımasız değildir. Gerçek seni özgür kılar. Gerçek, sevginin ne olduğunu öğretir sana. Kendini yalnız hissettiğinde, ailenden bile göremediğini düşündüğün anlayışın has maddesini sunar. Sahiplenişlerin kaynağına götürür seni. Dostların seni ortada bıraktıklarında gerçek vefânın ne olduğunu gösterir. 

Öğretir.

Büyütür.

Pekiştirir.

Olgunlaştırıp yeryüzünün aldatıcılığına bel bağlamaman gerektiğini açıkca anlatır. 

Gerçek, birzamanlar insan bedeninde aramıza inip Sevgi olan Baba Tanrı'dır. 

Bu mesaj sana, ona, size, bize, hepimize. 

Seni özgür kılmak için bir kurtarıcı doğmuştu. Sonra ölmüştü. Sonra yine dirildi. Ve O hâlâ diri. 

Hâlâ diri!

Bunu kutlamalısın. Seni herkesten çok sevip çok anlayan bir Kurtarıcının eseri olduğu için buna iman edip bunu kutlamalısın.
Henüz farkında değilsen düşün...
Dışarı çık...Ellerinin işini düşün...
Bildiklerinle anlattıklarımı kıyasla.
Sevgiden ve Sevgi olan Baba Tanrı'dan söz ediyorum.
Adaletsiz, sevgisiz, ve ölmüş olabileceklerden değil.

Kurtarıcı Mesih'in doğumu Kutlu olsun.

Herkese bereketli bir Noel diliyorum.

Goncagül "NoelAna"

16 Aralık 2012 Pazar

Güneş Batmadan

Güneş battı batacak, kızılı yeşil çimlerin üzerine uzanıyordu. Saçının teline de deymiş diye düşündü. Bu güzelim güneş ışığı güzelim saç teline deydiğinde bakmaya kıyamıyordu, ama gözlerini de alamıyordu. Biraz ürperdi. Heyecanından mı yoksa oturduğu soğuk banktan mı bilemiyordu. Bir kez daha çevirdi başını ve ufka daldırdı gözlerini. Saç telleri geçti yine aklından. Derin bir nefes aldı ve bırakmadan yine yana eğdi başını. Keşke bilse diye iç geçirdi. Biraz boynunu öne eydi. Kırmızı ojeli tırnaklarına takıldı gözleri. Saniyeler içerisinde kanı düşündü. Bir insanın kalbini ve bir kadeh şarabı. Belki de burada olmasının bir sebebi vardı. Öyle ya da böyle hissettiği çok farklıydı. Ne kızıl buruk, ne yeşil çimler ne de rüzgârın titrettiği birkaç papatya...hersey o'nda bütünleşmişti. Herşey oydu ve o'nu soluyordu. Zamanın geçmesi ve bu yüzden eve geç kalma ihtimali de önemli değildi. Bu kötü bir cesaret gösterisiyse bile umurunda değildi. Cesur olmak bugün güzeldi. Cesur olmak o'nun yanında güzeldi. 

Tekrar başını çevirdi. Keşke bilseydi dedi yine kalbinin derinliklerinden, sessizce. Keşke bu sessiz çığlıklarımı duyabilseydi. Burnunu izledi, sonra yine güneş ışığının aydınlattığı muhteşem kirpiklerini. Her bir kirpiği saymak istedi. Dalından koparcasına sahibini terk eden tek bir kirpiği bile yakalamak, avucunun içinde hapsetmek ve mümkünse cebine sokup saklamak istedi. Saçmalık mıydı? Umurunda değildi. Kendi ruhunun denizinde boğulmak kadar güzeli var mıydı ki? 

Üst dudağını diliyle ıslattı...biraz ısırdı. Ellerini yumruk haline getirip derin nefes almaya çalıştı. Sanki nefesi kendisine ait değildi. Solunda oturan adamdan soluyordu hayatı... kalbine pompalanan kan onun kanıydı. Sessizce oturuyorlardı. Bir an o'nun aklından geçenleri merak etti. Aslında bilmek istediğinden emin değildi. Ne de olsa, bilinmezlikler içinde hayaller kurmak daha cazipti. Dudaklarına geldi sıra. Hareket etmeden, nefes almadan öylece dudaklarını izledi. Adamın yüzünde çocuksu bir gülümseme belirdi. Belki de dakikalardır attığım çığlıkları duyuyordur diye düşündü kız. Sormadı. Soramadı. Konuşursa sesi çatlayabilirdi. Sesinin çatlamasından korktu. Yutkundu. Burada olmasının bir sebebi olmalıydı. 
Bu defa adam çevirdi başını. Yüzündeki eşsiz gülümseme henüz silinmemişti. Gözlerindeki şevkat mi yoksa acıma mı diye düşündü. Kız, adamın gözlerinin içine bakmaktan korkmuş olsa bile bununla yüzleşmeyi tercih etti. 

"Eğer istersen ufaklık, seni içimde, ta buramda büyütebilirim" dedi kalbini göstererek adam.
"Çünkü ben seni duyuyorum, hiçkimsenin duyamayacağı kadar. Eğer istersen yolunu kaybettiğinde pusulan olabilirim. Küçük ayakların güçsüzleştiğinde, seni tutup kaldırabilirim. Kabul edersen herşeyin olur seni yaşatırım. Seni yaşattıkca hayatta kalır, mutlu ettikce sevince boğulurum. İstersen parçan olurum. Çadırıma girmeyi kabul edersen, uçurtmalarla olgunlaştırır, verdiğim özgürlük ile pekiştiririm." 
Kız duyduklarına inanamadı. Gözlerini bir saniye bile kırpmadan dikkatle söylenenleri dinledi. Yumruk halinde olan elleri çözülüverirken, omuzlarından bir yükün kalktığını hissetti. Galiba biraz dikleşti. Hatta oturuşu değişti. Görünmez kalkanı indi. Korkuları kayboldu. Endişesinin yerini güven kapladı. 
"İsterim" dedi sessizce. Sesi çatlamamıştı. 

İsterim...
Senin olayım...
Benim olasın...

12 Aralık 2012 Çarşamba

Daha Ölmedik


Ben en çok 21 aralıkta kıyamet kopacağını düşünen insanların şu günlerde ne yaptıklarını merak ediyorum. Yani nasıl bir bekleyiş sürecidir bu? Onları suçlamak ya da hor görmek değil yaptığım. Kıyametin geldiğine yürekten inanmış "zavallı" insanları suçlamak budalalıktan başka bir şey değil benim için. Onların ruh hallerini, zihinlerinden geçenleri ve bu acayip süreçte hissettiklerini düşünmemek elimde değil? Çünkü kendimden çıkıyorum yola. Şu an yaptığım inançları kıyaslamak ve yargılamak ta değil. Ben de dünyanın sonunun geldiğine inanan birisi olsaydım şu anda ne yapıyor olurdum sorusu bu? 

Olayın içeriği, bu safsatayı ortaya ilk kimin attığı ya da gerçekte ne olduğu değil önemli olan. Benim asıl merak ettiğim, bunca insanın birdenbire niçin kapıp koyverdiği... Bu kadar mı çaresiz? Bu kadar mı boş? Bu kadar mı boşlukta? Bu kadar mı kör? Kör ama gördüğüne inanan insanlar sürüsü...

O gün geldiğinde Şirince'ye akın eden insanlar kıyametin kopmadığını gördüklerinde hayal kırıklığı yaşayacaklar mı? İnsan dünyanın sonu gelmedi diye hayal kırıklığına uğrar mı...

Yalnız bütün bunların ve kişisel soru ve düşüncelerimin yanısıra, insanların gözden kaçırdığı ya da bilmediği bir başka nokta daha var. Maya takvimine göre aslında 21 aralıkta kıyametin kopacağı kesin değildir. Zaten kopacağı falan yok ta, bu takvime gönül bağlamış kişilerin kesin sonumuz geldi diye bir dayatmaları yok. O güne dair iki olasılık varmış. Biri, herkesin diline pelesenk olmuş olan kıyamet mevzusu, bir diğeri ise dünyanın çok büyük bir  değişime uğrama olasılığı imiş. Amerikanın daha vicdanlı bir ülke olması, illuminatinin yok olması, yüzyıllardır revaçta olan paranın değer kaybetmesi gibi ütopik değişimler...

Şimdi bu zihniyetlere gel de kız gel de kelam et...
O kadar saçma ki, insanın ağzını açıp bir söz edesi gelmiyor. 

Ofiste konuştuğum bir iş arkadaşıma "dünyanın iyiye değil daha da kötüye gittiğini gerçekten görmüyor musunuz?" diye sorduğumda bana acıyarak baktı. Galatasaray - Fenerbahçe derbisi gibi aynı. Onlara göre biziz kör olan; bize göre onlar...
Zaten ezelden beri olması istenileni yaşamıyor muyuz? Bizler ve onla halinde ikiye ayrılmıyor muyuz?

Bu böyle uzar gider.

Tanrı herkese akıl fikir versin.

21 aralıktan sonra da yaşayacağımız güzel günlere...

Goncagül "Mayagil"

4 Aralık 2012 Salı

Benim Ayım

Aralık benim ayımdır. Oldum olası en sevdiğim aydır. 
Kötülüklerin sonu, güzelliklerin başlangıcı gibi yepyeni bir yıla hazırlığın arifesidir.
Mis gibi kar kokar; mum kokar. 
Müjdedir baştan aşağı aralık ayı.
Işıktır. Kırmızıdır. Kan gibi, şarap gibi...
Sıcacık bir kıvılcımdır görmesini bilene. 
Umuttur... 
Uzaklardan doğan güçlü bir yıldızdır. 
Belki bu yüzdendir yıldızlarla dostluğum. İçimdeki sevginin temeli başkadır... Kaynağı Göklerdedir.
Aralık benim ayımdır. Hep öyle oldu. 
Soğuk sabahların keskin öpücüğüdür aralık... Her gündoğumunda yanağına konar. 
Sabırı ile, zorluğu ile, gücü ile, güçsüzlüğü ile, korkuları ile, hüzünleri ile, mutlulukları ile, heyecanları ile, kırıklıkları ile bütün duyguları yün yumağı yapıp eline verir aralık ayı. "Hadi şimdi oyna" der. Oyna. Ya da bütün bir yılın hediye ettiği bu tecrübelerden kendine bir ders ör. Unutulmaz kıl. Ör ki kalınlaşasın, büyüyesin... Senebesene olgunlaştığın gibi tecrübene tecrübe kat.
"Bak..." der aralık. "Dünyanın sonu değil!" yaşadıklarını yün yumağı yapıp avuçlarına bırakır ve "bittiğin her noktada seni yeniden başlattım..." der. "Yine, yeniden, buradayım."
Bütün yaşanmışlıkların dinlenme diyarıdır aralık.
Arınma diyarıdır.
Oturup düşününce, tartıp ölçünce, herşeyi bir gözden geçirince altına cesurca imza atabildiğin yerdir.

Senin aralığın hangisi ve nasıl bilmem.

Ama bu benim ayım.

Goncagül "Mum"

NOT: Maya, çörek, ekmek vb hamurların kabarmasını sağlayandır.