Adımlarıma Işık

22 Mayıs 2016 Pazar

Yanıma Aldım Kendimi Ve Yürüdüm İnce Çizgisinde Yolumun

Yazımı yazmaya başlamadan kafamın içinde çalan şarkı buydu. 
Çünkü tam manasıyla duygularımın ve son günlerde yaşadıklarımın özeti bu cümle sanırım. Şu anda da farklı hissetmiyorum. My silver lining çalıyor ve tuhaf ama türk kahvesi içiyorum.  Diyeceksin ki bunun neresi tuhaf? Tuhaf işte çünkü ben çay ya da bilemedin filtre kahveden başka birşey içmezdim. Türk kahvesini yayam (Ananem) isteyecek de ben yapacağım da canım çekecek de eşlik edeceğim... İlişkimiz bu kadar-dı. Fakat son bir aydır bağımlısı oldum diyebilirim. 

Hayatımdaki değişiklikler bu kadarıyla kalsa iyi. Ergenliğimin kaç yaşımda başlayıp kaç yaşımda bittiği ile ilgili emin değilim ama, 26 yaşım aynı ergenliğimdeki gibi beni başka birşeye dönüştürmeye başladı. Sevmediklerimi seviyor, asla yapmam dediklerimi yapıyor, kim ben mi? hayatta olmaz! dediklerimi olduruyorum. En büyük marjinalliyim herşey tek renk iken turuncu oje sürmek ile sağ bileğime dövme yaptırmak olmuştu. Bunun yanısıra sanırım 14 yaşındayken converse'lerimin ön tarafına kalemle Fenerbahçe yazmak. Bunun adı marjinallikse şayet...
Ha ben kaşımı deldirmek istemedim mi? istedim ama babamın diğer kaşını da ben delerim tehditleri karşısında fazla direnemeyince o isteğim bir hayalden öteye gidemedi. Hal böyleyken, bu değişik isteklerimi rafa kaldırdım zannediyordum ki, yeni bir fikirle şartellerim atana kadar. Son derece "asla yaptırmam" diyebileceğim birşeyi, ensemdeki bir tutam saçı griye boyattım. Hayır başım göğe ermedi. Hoş, griden çok platin oldu o ayrı mesele. 

Bitmedi. 
Asla dinlemeyeceğim tarzda ki bir şarkıyı günlerdir - temizlik yaparken, yolculuk ederken, sabah uyanınca, ... - hiç durmadan dinliyorum. Şarkı o kadar benimle alakasız ki ismini vermeye utanıyorum. Ne yani utanılacak ne var sevdiysen sevdin işte NEYE GÖRE KİME GÖRE?! diye bağıran alter egoma ayar çekiyor, içsel haykırışlarımı dengelemeye çalışıyorum. Yalnız, alter egomdan bahsetmeyeli herhalde 10 sene olmuştur. Dedim ya, ergenlik gibi birşey yaşıyorum? 

Bitmedi...
Derin bir yalnızlığın tadını çıkartıyorum.
Önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim gibi... Yaşadığım en gerçek duygulardan biri. Ailem, en sevdiğim, onlardan bahsetmiyorum. Bu başka birşey. Eskiden de yaşadığımı zannettiğim ama içten içe kendimi yiyip bitirdiğim. Hep ama hep anlaşılmaya çalıştığım ama hiç anlamak istemediğim günlerdeki gibi değil. Bu daha derin ve daha gerçek. 16 yaş yalnızlığı ile 26 yaş yalnızlığını kapıştırırım : ) 26 yaş galip gelir, öyle diğim ben sağa.

Yani nasıl desem... Olgunlukla çocukluğun harmanlaşmış haliyim. Hem çok, hatta aşırı çocuğum. Yaramazım. Çılgınca fikirlerim var, ki hiç bitmediler. Hem de fazlasıyla olgun. Fazlasıyla ak sakallı dede ve bir o kadar "geçer çocuğum bu da geçer" li bir teyzeyim. 

Adını koyamıyorum. Ama sevdim. Dokuzuncu ayımda gibiyim. Doğdum doğacağım. Kafam çıktı çıkacak. Oksijeni içime çektim çekeceğim. Gözlerim açıldı açılacak... Seveceğim burayı, şimdiden anladım : )


Goncagül "Büyük Bebek"

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Duygu önceliği

Can Dündar'dan tutun en yakın arkadaşlarımdan birisinin hamileliğine...
En küçük kuzenimin nikahından Matthias'dan sonraki doğmamış yeğenime...
Gayet radikal bir kararla ensemdeki bir tutam saçı griye boyatmama...
Mayısın onsekizinde birden bire kazakla oturuşuma...

Birden bire uzaklaşan yakın olduklarını zannettiğim yakınlarıma...
Çok fazla şey söylemek isterim ama en iyisi susmaktır, bunu anlayışıma...
Kocamı ber geçen gün daha çok sevişime...
Yalnızlığın korkutucu olmadığına ve dahasına...

Hepsi hakkında satır satır yazmak isterdim...

Ama,  bir arkadaşım babasını kaybetmenin ne kadar acı verdiğini yazdıkca, günlerce susmak isriyorum.

Goncagül"öğreniyoruz"